13 Ağustos 2010 Cuma

Sinir Krizleri ve Kendimizi Cezalandırmamız Üzerine Mazoşistçe Bir Yazı...


Sinir halleri , kızgınlıklar , insanın kendini cezalandırma yolları gibi... Yaptığımız hataların intikamını alırcasına farklı karakterlere bürünüyor ve yabancılaşarak kendimizi cezalandırıyoruz... Normal hayatımızda sahip olduğumuz benliğimizin gerektirdiği davranışlardan uzaklaşıp tam tersi davranışlar sergiler hale geliyoruz...
Biraz mazoşitstçe bir tutum... Sanki hatalarımızın kefaretini ödemek için acı çekmek ve bundan da manevi bir haz almak çok insansı ve bizden bir davranış biçimi...
Kendime biraz yakından biraz da dışarıdan bakma fırsatı bulduğum anlarda , yaptığım aptallıkların üstüne türlü bahanelerle sinir krizlerine girdiğimi görüyorum...

Normal şartlarda hiçbir şeyi takmayacak rahatlık içinde dünya batsa umrunda olmaz bir tavırla hayatını sürdüren ben , aptalca bir harekete imza attıktan sonra kızgınlık krizleri ile kendimi mecuziler misali kamçılıyor , yetmezse en belalı şahsiyetlere bulaşmaktan çekinmiyorum...

Geçenlerde bebeğimiz için internetten bir araba koltuğu siparişi vermiştim... hani çıkardıkları yasa ile kim bilir kimleri ihya ettikleri o araba koltuklarından... adreste yaptığım aptalca bir hata yüzünden ancak 10 gün sonra elime ulaşması yetmezmiş gibi , eşimin de beğenmemesi üzerine 3 günlük geri yollama süresini kaçırdığım için elimde kalakaldı... 1 haftalık mesajlaşarak geri iade etme yollarını aramamı da ekleyin... tatilimizin bitmek üzere olduğu şu son günlerde hala çözümlenememiş bir problem olarak kalakaldı başımıza...

Bu süreçte öylesine kızgın , öylesine sinirli ve agresif bir adam haline geldim ki , bırakın eşim ve annemin tepkilerini , oğlum bile şaşkın yüz ifadesiyle kendime yabancılaşmamı suratıma vurdular bir bir... sinirim ve tafram onlara değil tabiki... aslında tamamiyle kendime... Böylesi örnekleri çoğaltmam mümkün...

Uzun lafın kısası... ne kadar rahat insanlar olsak da hatalarmız ve aptallıklarımız bizi daha sinirli agrasif ve saldırgan yapıyor...
Ve bunu isteyerek , kendimizi cezalandırma amacıyla gerçekleştiriyoruz... İtiraf edemesek de acı bize zevk veriyor... başkalarını yaptıkları için cezalandıramazken , hıncımızı kendimizden alıyor ve savunma mekanizması misali mazoşistçe bir tavırla , alışkanlıklar haline dönüşmesine izin veriyoruz...
Daha az hata yaptığımız ve çektiğimiz ( zevk dolu ) !!! acılarla kendimizi cezalandırmak zorunda kalmadığımız tebessüm dolu günlerde buluşmak dileğimle...

Sanal Yetişen Bir Nesil...

düşünmeyen , sorgulamayan , düşünse bile düşündüklerini dile getiremeyen ve yazıya yede eleştiriye dökemeyen bir nesil...


yazılarımı zaman zaman internet cafelerden yazmak zorunda kalabiliyorum... bazen ihmalkarlığımdan netbookumun pili bitmiş olabiliyor , yada ne bileyim aklıma gelenleri hemen kaleme yada klavyeye dökmek istiyorum... soluğu klimalı bir internet kafede alıyorum...

en ufağından en liselisine , çeşitli yaş gruplarında onlarca yüzlerce genç arkadaşımla karşılaşıyorum buralarda... belli bir süre oyuna benim de bir itirazım yok ama yok artık olmaz böyle birşey...

bazen üst üste aynı kafede nete girmem yada oturup demli bir çay molası vermem gerekiyor... sabahtan akşama kadar aynı gençleri sanki oranın tapulu malı olmuşlarcasına internet kafeye yapışmış olarak buluyorum... içim acıyor , manzara canımı acıtıyor...


bilgi sahibi olmak için yada arkadaşlarıyla merhabalaşmak için değil , internetsiz yada oyunsuz yapamadıkları yani bir nevi bağımlısı oldukları için oradalar hep...


ben de günde aralıklarla 2-3 saat çeşitli vesilelerle internette kalıyorum... bazen 3-4 saati bulabiliyor da... ama yaşantım olması gerektiği gibi akıp gidiyor... işim ,eşim ,sevgili oğlum , tatil ve benzeri hayat meşkalelerimi ihmal etmeden kullanıyorum sanal dünyayı...

ama daha hayatlarının baharında , gelecekle ilgili hiçbirşey inşa edememiş bu taptaze insanların sadece sanal dünyada var olabildiklerini düşündükçe , korku ütopyası olarak tasarlanan orwelvari yada terminatörümsü veya ne bileyim matrix benzeri manzaraların çoktan bizleri ele geçirdiğine ikna oluyorum...


inanın farmville diye bir oyun var , adını hep duyuyorum... sanırım facebookta... belki yoğunluktan , belki de oyun yerine başka kaygılarım olduğundan elimi atıp da nedir ne değildir diye başına oturup denme şansım olmadı...

ki o kadar yakınıma kadar girmiş olmasına rağmen... her halde diyorum , bir de oyun dünyasına el atsam , eşimden oğlumdan ayrılmam ve işte emekliliğimi ilan etmem gerekecek...


şuan kafede benzer kaygılarla kaleme aldım yazımı... sağım solum oyun ve internet bağımlılarıyla sarılmış durumda... geleli daha 15 dakika kadar oldu... ama onların saatlerdir burada koltuklarına çakılı halde oturduklarına eminim... arada durup onları seyretsem de , hey abi ne bakıyorsun diyecek halleri bile yok... öylece kopup gitmişler yaşadığımız gerçek dünyadan...

umudum bilinçli , ne yaptığının , nerden gelip nereye gittiğinin daha bir farkında olan bir gençliğin yetişmesi... en azından sanal dünyayı hayatının her kademesinde en yüksek verimle kullanmaya çalışan benim gibi bilinçli bireylerin çocuklarını bu yönde yetiştireceğine eminim...

Demokrat Fransa Bu mudur ???

Sırtındaki bebeğiyle yerlerde sürüklenen ve tekme tokat dövülen kadınlar... Göz kırpmadan kontrolsüz güç uygulanarak ezilen Afrikalı göçmenler... Demokrasinin anavatanı olarak bilinen Fransa ' dan insan manzaraları bunlar... İrkçı tutumlarıyla , insanın kanını donduran görüntüleriyle çok farklı bir Fransa resmi...

Romantik çiftlerin elele tutuşup eiffel kulesi ' ne karşı ren nehri ' nin durgun sularında gezdiği çiftler yerini , yerden yere vurulan zavallı insan manzaralarına bırakmış...

Bu mudur özgür , demokrat , ilerici Avrupa... Bu mudur fikri hür , vicdanı hür Batılı zihniyet... İnsan hakları terenennisini dillerine dolayarak , oturdukları fildişi kulelerinden ahkam satan devlet yöneticileri , yerini Sarkosy benzeri tek dişi kalmış emperyalist canavarlara bırakmış .... Yazık ...


Allahtan kendi ülkelerinin insan hakları savunucuları tarafından da lanetlenen bu sahneler , hiç şüphe yok ki , bilinçten nasibini biraz olsun almış ülkelerin gözü kara savunucuları tarafından adil , hakkaniyetli soruşturmalarla aydınlatılacak ve suçlular cezalarını bulacaktır... En azından öyle ummak istiyoruz...

Ama her şey gelip geçtiğinde , yerlerde sürüklenen kadının sırtındaki , hiçbirşeyden haberi olmayan zavallı ezilen masum bebeğin perişan görüntüleri akıllardan hiçbir zaman çıkmayacaktır... Sevgi ve Saygılarımla... Fırat Öçal