18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Musibet yada Bin Nasihat ve Gölcük Depremi...

Yaşanan bir musibetin söylenen bin nasihatten iyi olduğu söylenir… Belki dünyanın bir çok yerinde bu kural geçerlidir ve sıklıkla doğruluğunu ispat ediyor olabilir… Ama konu canım Türkiyem oldu mu , orada şöyle bir durup düşünmek gerekiyor…


17 Ağustos 1999 da yaşadığımız Gölcük depremi kolay kolay unutulmayacak etkileriyle ülkem insanı üzerinde derin izler bırakarak tarihin tozlu sayfaları arasında yerini aldı… Keşke yaşanan her şey gibi olmasa , yaşanan acılar unutulmasa yada kasıtlı olarak unutturulmaya çalışılmasa da bu tozlu sayfalara ve raflara kaldırıvermek zorunda kalmasaydık…

Ne mümkün… Yerel yönetimler ve devletin en üst mertebelerindeki yetkili mercilerce bağırışlar ve çağırışlar arasında hamasi nutuklarla mangalda hiçbir kül bırakılmamasına rağmen , bizi potansiyel olarak hali hazırda bekleyen çok daha vahim bir felaket için kalıcı , yapıcı , en azından çürük geçmişimize dair kötü olanları yıkıcı hiçbir önlem alınmış değil… kolay kolay da alınacakmış gibi de durmuyor…

Yaşadıkları travmanın ve derin sarsıntının etkisiyle ruhlarının en mahrem yerlerinde hissettikleri , hala da hissetmeye devam ettikleri acıların etkisiyle birinci derecedeki Gölcük madurları dışında 17 Ağustosu hiç kimse hatırlamak istemiyor yada hatırlatılmasına izin vermiyor…

Teknik detaylarına , sonrasında uygulanacağı söylenen ama hasır altı edilen acil planlara uzun uzun değinmeyeceğim… Yüzlerce , binlerce cümle sarf edildi yüreklerimizi kavuran bu felaket için… Buradaki sözlerim sadece bizi hali hazırda bekleyen potansiyel daha büyük bir felaketi anımsatmak ve kaybettiğimiz binlerce insanımızı saygıyla anmak için yazılmış olacak…

Suni gündemleri en hararetli tartışmaların baş köşesine oturtan memleketimin pek saygıdeğer yöneticileri , en çok sattıran yada reklam getiren haberlerin peşinde gezmekten kendilerini alamayan Türkiyemin pek entel gazetecileri , paraya para demeyen aç gözlü tok sözlü girişimcileri , plazalarda ekonomi adına köşe kapmaca oynayan holding yöneticilerinin paragöz köşe yazarları…

Sözlerim asıl sizin için… Omuzlarınızda olan büyük sorumluluğu bir silkinişte atıp unuttuğunuz , aba altından sopa gösterenlerden korkup kuyruğunuzu bacaklarınızın arasına sıkıştırıp en sote yerlere saklandığınız içindir bu hiddet dolu sözlerim… Memleketimin belleği olmak zorunda olduğunuzu unutmanız , bizleri belki bu depremin olmasa da daha büyük felaketlerin kurbanlık koyunları olarak bizlerin de yaşanacak felaketlerin başrol ölüleri halinde , çevrilecek kıyamet filminin vizyona girmesine endeksliyor hayatlarımızı…

Kum saati akmaya devam ediyor ve onu tersine çevirecek , toplumun her kesimini kapsayacak bir haykırış , küllerinden diriliş , yeniden şaha kalkış olmadığı sürece , kader dediğimiz o kavram değiştirilemeyecek makus bir talih olarak mezarlarımızda bizleri bekliyor olacak… Eğer sonum böyle olacaksa , diğerlerini bilmem ama Ahrette iki elim yakanızda olacak bunu bilesiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder